22 Temmuz 2016 Cuma

Türkiye'de Gezilecek Yerlerden

Gezilecek Görülecek Yerler


Türkiye’nin en genç illerinden birisi olmasına karşın Osmaniye’de Hitit, Asur, Pers, Roma, Bizans; İslam döneminin Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı izleri çok açık olarak görülür. Günümüzdeki Osmaniye yaşamının her alanında buram buram Yörük kültürü de tüter.


İl olma hakkını aldıktan sonra şehir, kendisini Adanalılıktan kurtarıp, özgün bir bir kimlik oluşturma sürecini yaşıyor. Bu nedenle, (Asati vatas) KaratepeAslantaş Açık Hava Müzesi, Roma dönemi eseri Kutsal Kastabala (Hierepo lis) Ören Yeri, antik dönemde Çukurova’yı İskenderun’a bağlayan yolu denetleyen Toprak kale. Kadirli yolu üzerinden Ceyhan Nehri’ni kontrol eden Hemite (Amuda) Kalesi ile Değir mendere Kalesi, Haruniye ilçesindeki Abbasi Halifesi Harun Reşit’in uç beyi Faraç Bey tarafından yaptırılan Harun Reşit Kalesi, Sumbas ilçesindeki Çem Kalesi, Çardak Kalesi, Hasanbey li ilçesindeki Kalecik Kalesi, Roma, Bizans ve Türk kültürünü birarada yaşatan Kadirli’deki Alacami, Bahçe ilçesindeki Anadolu Selçuklularından kalma Ağca Bey Cami; Osmaniye’nin kültür ve tarih turizminin geleceğidir. Osmaniye, Doğu Akdeniz’in, Anadolu yaylasına açılan kapısı olması nedeniyle de önemli. Çünkü bu coğrafi konumu ona kültürel kavşak olma özelliği vermiş.


Osmaniye Akdeniz sahilleri ile de önemli. İnce kumlu, sığ denizli, göza labildiğince uzanan, Doğu Akdeniz’in Riviera’sı olmaya aday Burnaz Plajı, şehrin deniz, güneş ve kum turizminin geleceğini şimdiden çizer gibi. Zaman zaman geçit vermez Ceyhan, Savrun, Sumbus, Hamus, Kesiksuyu, Karaçay, Sabun Nehirleri, bu nehirler üzerinde kurulan Aslantaş, Berke, Kesiksuyu ve Kalecik Barajları; Amanos Dağları üzerindeki Zorkun Yaylası, Toroslar’da ki Akçadağ ile Elmacık Yaylası, Düziçi’ndeki Düldül Dağı; şehrin geleceğini şekillendirecek doğa ve yayla turizminin kilometre taşlarıdır. Orman içindeki Haruniye, Kadirli’deki Kokar, Andırın yolu üzerindeki Sarıdanışmanlı kaplıcaları; Bahçe ilçesindeki Uyuzluk Şifalı Suyu ile Osmaniye sağlık turizminin gelişeceği doğal kaynaklara da sahip.


Misk Kokulu Sabunlar


“Sabun Edirne’de elma, portakal, limon, çilek olmuş!..”


 Sabunun tarihi çok eskilere dayanır. Vücut temizliğinin ve keyifli bir banyonun gereklerinden olan sabunla ilgili yapım tekniklerinden söz eden ve M.Ö. 3 binli yıllara tarihlenen Asur tabletleri bilinmekte. Tarihi kaynaklarda antik Çin ve Mısır uygarlıklarında sabun ve benzeri temizlik ürünlerinin bilindiği, Anadolu’daki tarihi Roma hamamlarında sabunun kullanıldığı aktarılmakta. Günümüzde tüketilen sabunların büyük çoğunluğu fabrikalarda, seri üretimle üretilmiş sabunlar. Fakat yer yer Ege’nin zeytinyağlı, Antakya’nın defne yağlı, Siirt’in bitim sabunu gibi el yapımı sabunlar da kullanılıyor.


Edirne’de ise sabun çiçek açıp, meyveye dönüşüyor…


Edirne meyveli sabunlarının tarihi, Osmanlı dönemine, 17’in yüzyılın başlarına dayanıyor. Güzel kokusu ve göze hoş gelen meyve görünümleriyle Osmanlı Sarayı’na kadar giriyor Edirne sabunları. Özellikle sultan kızları, cariyeler ve diğer saray kadınları misk kokulu meyve sabunlarını çeyizlerinde görmek için yarışıyorlar. Saray tarafından tercih edilip kullanılmaları onu daha da aranan, talep gören bir ürün yapar ve bu gelenek günümüze değin yaşar eski Osmanlı başkentinde. Edirne’nin eski mahallelerinden birinin Sabuni adını taşıyor olması kentin bu geleneksel değerine bir vefa borcu olsa gerek.